Perili Köşk
2 Nisan 2022 Cumartesi
Upuzun dikdörtgen şeklinde bir masa.
Şövalye masaları gibi. Böylesi oda büyüklüğün de bir masayı bir de Bodrum kalesinde görmüştüm. Tepemizde kocaman bir avize. Ülkü hanım,
Lütfen oturun diye eliyle işaret etti. Cazip bey sandalyelerden birini çekti oturacaktı ki, Ülkü hanım
Ama birbirimizden çok uzaklaşmayalım. Bir köşeye toplanıp öyle oturalım dedi. sonra ekledi
Malum masamız biraz uzun.
Masanın bir köşesine toplandık. Songül hanım. Yanın da ben Benim yanımda Ülkü hanım. Masanın başı sayılıyor. Onun yanın da Cazip bey, Onun yanında da Müyesser hanım.
Ülkü hanım, mücevher kutusu gibi büyükçe bir kutu koydu masaya. Kapağını açarak içindekileri tek tek masanın ortasına yerleştirdi. Önce bir tespih, Sonra üzeri işlemeli enfiye kutusu, Zenıth marka bir fotoğraf makinesi ve kaplumbağa kabuğundan yapılmış kalın saplı hipermetrop camlı alacalı bir gözlük. Ben hemen gözlüğü elime alıp inceleyecektim ki; Ülkü hanım elime vurdu.
Lütfen elinizi sürmeyin dedi.
Canım sıkıldı. Oysa onu alabilsem bu tür malzemelerin yasaklandığını, artık kaplumbağa ve yılan derisinin sektörümüzde yeri olmadığını anlatacaktım.. Ama kadın öyle ters baktı ki ,başımı öne eğmek zorunda kaldım.
Şimdi dedi.
Ellerimizi masanın üzerine koyarak birbirimizin ellerini tutacağız. Mümkün olduğunca bir şeyler düşünmeden gözlerimizi kapatıp huşu içinde etrafı dinleyeceğiz.
Bunu söyledikten sonra ışıklar söndü. Gözlerimizi kapatıp el ele tutuştuk. Ülkü hanımın 60 ‘lı yaşlarda ki eli neyse de Songül hanımın 35 lik eli beni heyecanlandırıyor. Uzun süre bir kadın eli tutmamış, biri için bu bir nimet aslında. Songül hanım ‘ın bir eli bende diğeri boşta. Sinirden mi ne, masaya hafifçe vuruyor. Oda uyarıldı.
Lütfen ses yapmayınız!
İki gün önce gözlüklerini ayarlatmak için dükkana gelen Müyesser hanım sayesinde bu masadayım.
Bu yeni iş yerim de ne hikmetse insanlarla daha rahat iletişim kuruyorum. Patronun sürekli başımda olmamasının bir eseri galiba. çay kahve derken müyesser ‘ in ülkü adında bir kadının yardımcısı olduğunu, perili köşk denen bir konakta oturduğunu, köşkün büyüklüğünden dolayı 3 odayı çok ta uygun fiyatlarla kiraya verdiğinı söyleyince son cümlede gözlerim büyüdü.
Ne kadar fiyatlar dedim. 1200 lira aylıkmış. Su, elektrik ve aidat ödemesi yokmuş. Tek sorun herkesi kabul etmiyormuş.
Beni? Dedim. ‘’ Bilmem’’ dedi.
Buraya yeni geldim. Bir otel odasında kalıyorum. 3 aydır ev bulamıyorum. Bulduklarım da 4000 den başlıyor. Lütfen müyesser bir yardımcı ol.
Bunları derken de müyesser’ e çok çok yaklaşarak gözünün içine baygın baygın bakıyorum. Bir giren olsa ” hop. hop ” diyecek mesafedeyim.
Biraz şehrin dışındayız ama dedi.
Sıkıntı yok dedim. Bu fiyata dağ başında bile yer bulamam.
Ertesi günü için anlaştık. İyi izlenim sağlamak için en temiz gömleğimi giydim. Anlaştığımız gibi Akşam 4 gibi köşkün kapısındaydım. Hemşirelik okulunu ve gecekondu mahallelerini geçtikten sonra bir tepe de yer alan köşk, şehrin tüm manzarasına hakim. Yer yer sıvaları dökülmüş bu 3 katlı bina bir tepe üzerinde yer aldığı için olduğundan daha yüksek bir görünüme sahip . Kapı da beni karşılayan Müyesser ( samimiyetten artık hanım da demiyorum),
Ülkü hanım daha yeni kalktı. Kahvaltı ediyor. Hadi gel seni tanıştırayım dedi. Apar topar binadan içeri soktu beni. Evde kahverengi ve gri dışında bir renk yok sanki. Her yer son derece renksiz ve soluk. Burada nefes almak bile imkansız gibi geldi bana. Üst kat merdivenlerin de kel kafalı , uzun boylu 70 yaşlarında biri ,ceketinin eteklerini aşağıya doğru çekiştirerek bir çocuk edasıyla
Ama ben ne yaptım ki? Ben ne yaptım ki diye söylenmekte.
Bu kim? Dedim müyesser’e. O ise umursamaz bir tavırla
Cazip bey bedi. Ülkü hanım’ın uzaktan bir akrabası. Gidecek yeri yok. Bizimle kalıyor. Sonra üst katta açık bir kapıyı göstererek buradan dedi. İçeri girdik. Perdeleri sıkıca kapalı bir salon da demin bahsettiğim uzunca bir masa da bir iki kızarmış ekmek, bir kahve, birkaç zeytin ve bir parça peynirin yer aldığı bir tabakla, eski model bir kabarık saçlı üzerinde sabahlığıyla yer alan bir kadın yüzüme bile bakmadan
Hoş geldiniz Teoman bey dedi. Ben bir afalladım. Bu ismi müyesser söylemiş olamaz. Beni herkes gibi Müyesser de Coşkun diye tanıyor.
Bu ziyaretiniz bizi sevindirdi.
Be.. be.. ben ! Diyebildim. Arkası gelmedi.
Şaşırdığınız farkındayım. Ama fazla vaktimiz yok. Akşam ezanı okumadan işimize bakalım. Müyesser , Teoman bey’e bir kahve ver, sonra sofrayı topla. Diğerlerine de söyle gelsinler. Bir an önce başlayalım dedi.
Müyesser, tabakları topladı. Ben müyesserden yardım beklerken, o yüzüme bile bakmıyor. Yine bir ‘’ Teoman bey ‘’ seslenmesiyle kendime geldim. Öyle ya yakın aile çevresi dışında kimseden uzun süredir duymadığım bu isim bana yabancı gibi geliyor şimdi.
Rahmetli kocam 12 yıl önce vefat etti. Uzun süredir onunla irtibat kurmaya çalışıyorum. Ama hep bir eksiklikler var. Benimle küs ayrıldığı için bir türlü konuşmaya razı olmuyor. Geçenler de Amerika dan bir ruh sanatçısıyla konuştum.
Onunla yani eşimle kontağa geçebilmem için sevdiği malzemeler ve bu malzemeleri en iyi tanıyacak uzmanlarla beraber ruh çağırmamın iyi olacağını söyledi. Siz de takdir edersiniz ki bu küçük kasaba da her şeye ulaşmak kolay değil. Sizi bu yüzden araştırdım. Bu civarda ki en yeni ve yaşınıza göre en bilgili gözlükçüsünüz. Eşim, çok sevdiği bir gözlüğü üzerinden belki sizinle irtibata geçmek isteyebilir.
Ama ben?
Teoman bey durumunuzu biliyorum. Eşinden ayrılmış, bir çocuklu iki dükkan batırmış, şimdi başkasının yanında çalışan kredi kartları patlamış birisiniz. Burası size barınma imkanı sağlayabilir. Müyesser’i size boşuna göndermedim. Bu akşam ki seansa katılın, sonra serbestsiniz. İster burada kalır, ister gidersiniz.
İşte şimdi bu masanın etrafın da gözlerim kapalı bir şekilde varoluşumu sorgularken ince tiz bir ses konuşuyor
Adnan Saim bey lütfen geliniz artık. Sizi kırmış olabilirim, size çok yüklenmiş olabilirim. Ama bakın misafirlerimiz var. Sevdiğiniz eşyalar da burada. Lütfen geliniz. Geldiğinizi masaya vurarak değil. Sevdiğiniz bir eşyayı hareket ettirerek haber verin.
Uzun bir sessizlikten sonra ses yine konuşmaya başladı.
Allah’ın belası herif gelsene artık. Sağlığında da zaten miskin adamın tekiydin.
Giderek artan ses ve oldukça sıkılan bir elle , gözlerimi korkarak araladığım da Ülkü Hanım’ın ağzında tükürükler saçarak küfürler ettiğini görüyorum.
Seni o kadınla orada rahat bırakacağımı sandın di mi? O şırfıntı ile cehennemin dibine gitsen bulacağım seni.
Daha fazla dayanamadım. Ellerimi çözüp ayağa kalktım. Bu hareketimle ülkü hanım da duruldu. O da ellerini çözdü. Sonra rahatlamış bir halde,
Neyse bu akşam bu kadar yeter. Dedi. Işıklar yandı. Ben sinirle kapıya doğru ilerlerken Ülkü hanım hariç diğerlerinin yüzünde bir gülümseme gördüm. Cazip bey masaya doğru eğilip, fotoğraf makinesini inceleyerek,
Gelmiş.. Gelmiş bakın fotoğraf makinesi benim önüme gelmiş. Oysa onu Songül Hanım’ın önüne koymuştunuz dedi.
Songül hanım da onu onayladı. Evet benim önümde de tespih var. Oysa tespih sizin önünüzdeydi Ülkü hanım dedi.
Çıkıp çıkmamakta kararsızım. Ülkü hanım memnun bir vaziyette bir ‘’oohhh ‘’ çekerek kollarını ensesinde birleştirip
Daha durun bu iyi günleri. Onu ahirette bile rahat bırakmayacağım diyerek koltuğunda gerindi.
Ulan nasıl bir yere düştüm diye küfürler ederek kapıdan çıkıyordum ki Songül hanım arkamdan yetişti.
Teoman bey, durun dedi. Bakın yanlış bir şey yapmayın. Giderseniz büyük bir servetten olacaksınız. Ülkü hanım aldatılmanın acısını yaşıyor. Hafta da bir böylesi terapilerle kendini iyileştiriyor. Ben hemşirelik okuluna yeni atandım. Ev bulamadım. Cazip bey de evsiz. Bizden o da kirası bile almıyor artık. Hafta da 1 bu oyuna katılırsanız siz de burada kalabilirsiniz. Aslında uyumlu ve kimsenin işine karışmayan biridir. Sadece bu günlerde biraz huysuzlandığı olur. O da birazdan geçer. Hadi gelin yukarıya dedi.
Elimden tutup, salona çıkardı. Az önceki gerilimden eser yok. Ülkü hanım elinde şarap kadehi gülüp duruyor. Sonra beni gördü,
Hah hah ah! Dedi. Çok merak ediyorum Adnan Saimciğim o gözlüğü alıp kafana atsa ne yapardın? Hep beraber çokça güldüler. Sonra bu gülüşlerin üzerinden yıllar geçti. Ben Songül’le evlendim. Müyesser ülkesi Kazakistan’a, Cazip bey huzur evine gitti.
Ben ve Songül eskisi kadar olmasa da ayda iki kez Ülkü Hanım’ın ruhunu çağırıp onunla dedikodu ediyoruz. Kocası Adnan Saim’e yine rahat vermiyormuş. Son görüşmemizde
–Ohh iyi ki ölmüşüm. Hayat burada deyip duruyordu.
Metin Turanlı
kaynak: https://optisyeninsesi.com/perili-kosk/