Hususi Bahariye Dispanseri
17 Eylül 2022 Cumartesi
Elimde buruşmasın diye özenle tuttuğum beyaz bir kağıt.
Hususi Bahariye Dispanseri antetli bu kağıtta göz mütehassısı Dr. Arif Eke kaşesi, imzası var. Ve ben bu dispanseri arıyorum.
Dükkanda reçete yazılımını hatalı bulan kalfamız Zeki abi ile patronum ve amcam Nafiz abi’nin konuşmalarına kulak misafiri olmuştum.
Abi, aksları yanlış yazılmış galiba. Bir doktoru arasan mı?
Nafiz abi, 1-2 kere aradığı dispanser telefonu cevap vermeyince, reçeteyi elime tutuşturup,
Bak oğlum! Bu sokaktan gir. İleri de solda Hususi Bahariye Dispanserini göreceksin. Git oraya. Göz doktoruna ‘’Bu reçeteyi bu şekilde yapalım mı? Yoksa düzeltilecek mi ? Diye sor ‘’ diyor. Ardından kırmızı kalemle -0,25 90 ve -0,25 180 yazan kısma soru işareti koyuyor.
70’li yılların ortaları. Gözlük ve gözlükle ilgili malzemelerin çok değerli ve az olduğu yıllar.
Bahariyeden Kadıköy’e inen Serasker sokağının hemen başlarında yer alan Zambak apartmanın da olduğunu söyledikleri Hususi Bahariye Dispanserini arıyorum. Zambak apartmanını buldum. Ama tabelası yok. Kapının önünde bir adam duvara dayadığı merdivenin üzerine çıkmış .Ben merdivenin altından geçiyorum. Kaldırıma bitişik bir Dodge kamyonete yükledikleri Hususi Bahariye Dispanseri tabelasını görünce doğru yerde olduğumu anlıyorum. Kapının yanında ki iki duvarda, yere kadar uzanan iki tabela mevcut. Birinde Dahiliye, cildiye, Göz, KBB, yazarken; diğer tabela da röntgen ve kan tahlili ile ehliyet raporu verilir yazıyor. Demir motiflerle işlemeli kapıdan içeri girip, 2-3 basamak yukarı çıkınca her biri dört odaya açılan dört köşe bir salondayım.
Pencereye sırtını dayamış siyah deri bir kanepe ile iki koltuk arasında yer seçiyorum. Beni karşılayan kimse olmayınca duvardaki iskelet resmini önüme alarak büyükçe bir salon çiçeğinin yanındaki koltuğa kapıya dönük olarak gömülüyorum.
İskeletli afişin duvarında olduğu kapıdan kolu pansumanlı bir adam ile sonradan sık karşılaşacağım Suzan abla elinde makas, sargı bezi ve şişelerle dışarı çıktı. Elindeki malzemeleri tezgah gibi bir yere bıraktı. Adama, ‘’ Geçmiş olsun. Yarın tekrar gelirsin ‘’diye uğurlayarak bana yöneldi. Elimde ki kağıdı aldı.
Göz doktoru mu? Biraz bekle içerde hastası var.
Çaprazımda ki göz mütehassısı Arif Eke yazılı kapıyı gösterdi. Başımı okşadı. Dışardan gelen sesler üzerine ortadan kayboldu.
Diğer doktor tabelalarına baktım. Dahiliye doktoru Kleo Dolapçı aklımda kalan. Bir diğer kapıda da KBB doktoru var. Ama adı aklımda kalmamış. Ben etrafı incelerken göz doktorunun kapısı açıldı. Bir çocuk ve elinde benimkine benzeyen bir reçete ile bir adam çıktı. Ardından üzerinde beyaz önlük, önlüğün üst cebinde kalem ve gözlük cetveli olan, gür ve kısa saçlı, kemik siyah gözlüklü, sert bakışlı, 60 yaşlarında bir adam, önümde beliriverdi. Sonradan hep aynı önlük ve kahverengi çizgili takım elbisesi ile göreceğim bu doktor, elimdeki reçeteyi aldı. Kırmızı soru işaretlerini görmüş olmalı ki; -0,25 180 yazılı kağıtta 180 yazısını çapraz 2 çizgi ile karalayarak yanına 90 rakamını ekleyip elime tutuşturdu.
Galiba görevimi başarmıştım. Başkaca yapacak bir işim kalmadığına göre dükkana dönebilirdim. Kapıdan çıkarken yeni tabela Özel Bahariye Dispanseri olarak asılmıştı.
Sonraları farklı sebeplerle sayısız kez gittiğim bu dispanser, eski bir Rum apartmanı olduğunu tahmin ettiğim binada uzun yıllar hizmet verdi.
Dispanser salonunda diğer doktor muayenelerinde olduğu gibi dergiler falan göremezdiniz. Çoğunluk Hürriyet, Günaydın gibi gazetelerle, bulmacaları çözülmeye çalışılmış Kelebek, saklambaç ekleri ve baskın gazete kağıtları arasından kendini göstermeye çalışan Ambre Solar güneş yağları ve Kifidis Ortopedi broşürleri olurdu.
Suzan abla ile bir iki kez yaptığım kahvaltılardan biliyorum. Çoğunluk gazeteler sekreter, laborant, dispanserin her şeyi Suzan ablanın elinden geçerdi. Tüm magazin eklerini kendi için ayırır, diğerlerini sehpaya koyardı.
Hastası olmayan doktorlar ki (bir çoğu emekli idi) günün haberlerini içtikleri çay ya da kahve eşliğinde odalarında okur, ancak paylaşmak ya da tartışmak istedikleri bir haber üzerine (emekli maaşları, Kıbrıs sorunu gibi..) ellerinde gazete ile dışarı çıkarlardı.
Doktorların bazıları, başta Arif bey olmak üzere, gazetelerin buruşturulmasından ya da bilmecelerin çözülmesinden, en çokta kitap kuponlarının kesilmesinden rahatsız olanlar, kendi gazetelerini alırlar; kimseyle paylaşmadıkları gazetelerini mesai bitiminde ceketlerine koyarak eve götürürlerdi.
İlerleyen zamanla yeni muayene aletleri alınmadığından, eksilen doktorların yerine yenisini bulamadıklarından, Bahariye caddesinde yeni klinikler ve laboratuvarlar açıldığından en çokta zamana yenildiklerinden eski etkinlikleri kalmadı.
Hususi Bahariye Dispanseri olarak başladıkları hayat, Özel Bahariye Dispanseri, Yeni Bahariye dispanseri, Bahariye Polikliniği gibi ad değiştirmekle zamana karşı direneceklerini sandılar.
Yeni rekabet ortamı ve artan kiralar ile baş edemediklerinden olsa gerek, o güzelim 3 katlı bina günün modasına uyarak İnternet kafe olarak hizmet vermeye başladı.
Şimdi ne durumda bilmiyorum.
Arif bey’in asker kökenli olduğunu karşısında asker selamı ile duran bir askerden öğrenmiştim.12 eylül günlerinde İstanbul Sıkıyönetim komutanlığında görevli üst düzey bir rütbeliyi muayene kapısından uğurlarken ben yine ordaydım.
Biz savaşa girmeyerek size bir ülke bıraktık. Siz bunu mu yapacaktınız?
Metin TURANLI
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız |
kaynak: https://optisyeninsesi.com/hususi-bahariye-dispanseri/