Her toplum kaderini kendi belirler.
21 Ekim 2023 Cumartesi
Ülke haritaları “güç” kullanılarak çizilir.
Orantısız güce karşı güç birliği oluşturulamadıkça kaybetmek kaçınılmazdır.
Öyle anlar olur ki güç birliği oluşturanlar orantısız güçle baş edemez o anda konunun direkt muhatabı olmayanların karşı çıkmasıyla orantısız gücün durdurulması sağlanabilir.
Atasözleri boşa söylenmemiştir; “Bir elin nesi var iki elin sesi var” buna örnektir.
Benzer manada mesel de mevcuttur. En bilineni “sarı öküzü vermeyecektik” hikayesidir.
Orantısız güç kullananın amacı kendine ait olmayana zorla ve karşılıksız sahip olma arzusudur.
Bu arzunun arka planında ise vahşi sömürü hırsı yatar.
Güç odağı arzusunu tatmin ettiğinde durmaz, ardışık hamlelerle bütüne sahip olma tatmininin sarmalına düşer. Güç kullanımına göz yumanlar ise mutlak bu sömürüden direkt ya da dolaylı nemalanırlar.
Demokratik hukuk devleti olamamış ülkelerde siyasetçiler şahsi hırslarının esareti altında ülke politikalarını belirler ve yönetir. Halkın yönetim modeli tercihi, toplumun eğitiminin, refahının, huzurunun ve ekonomisinin seviyesini belirler.
Güç sahibi egemenler dünya coğrafyasının her noktasında güçsüzü ezerek mal varlığını yağmalamış ve yağmalamaya devam etmektedir.
Karada kimi zaman çete, kimi zaman ordu kurmuş, Denizde kimi zaman korsan, kimi zaman bahriyeli olmuş. Sonuçta mala, mülke, emeğe el koymuş, namusa el uzatmış, kin tohumlarını ekmiş, yeşertmiş, büyütmüş ve yönetmiş.
Ampul ışığıyla değil, zihni aydınlıkla tarihin karanlığı aydınlatılabilir. Eğitimle zihinler berraklaşır ve ışır.
Işıyan zihin, demokratik hukuk devletinde toplumun yararına katkı sağlamak için çalışır.
Düşünemeyen, sorgulamayan ve güdülen toplumlar, sunulanla yetinir ve her olayı kadercilikle kabullenir.
Çağlar boyu değişmeyen bu düzeni değiştirmek için çaba gösterenler hep kaybetmiş ve kaybetmeye mahkûm hayat sürdürecektir zira zihni aydınlanma hep reddedilmektedir.
Çağlar boyu çeşitli hanedanlıklar değişik coğrafyalarda hükümranlık sürmüştür. Osmanlı hanedanı da bunlardan birisi olup diğerleri gibi Kuruluş, Yükseliş ve yok oluş sürecine girerek tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır.
Egemenlerin, egemenliklerini kaybetmesinde tebaasının etkisi büyüktür. Güç odakları kendi menfaatleri doğrultusunda tebaayı egemene karşı kışkırtarak ayaklandırır ve “bağımsızlık” zokası yutturarak boyunduruğu altına alır ve yeni efendi olarak çıkarı doğrultusunda sömürmeye başlar.
Osmanlı yakın tarihi Ortadoğu ve Afrika coğrafyasında özellikle 4 ülkenin ajanlarınca oynanan siyasi ayak oyunlarının ibretlik örnekleriyle doludur. Bölgeye her zaman “misyoner” yöntemiyle sızan İngiliz, Fransız, İtalyan ve ABD ajanları bölge haritasını adeta cetvelle çizmiş, cheesecake misali dilimlemiştir.
Tüm bu operasyonlar, tebaaya bağımsızlık zokası yutturulup kışkırtılarak egemene karşı ayaklanmasıyla gerçekleştirilmiştir.
Osmanlı egemenliğinden koparılan ve “Bağımsızlaştırılan cheesecake ülkeler” tarihi süreci sorgulamakla mükelleftir. Osmanlı egemenliğinde yaşayan bu toplumlardan ne Osmanlı ne T.C. hükümeti yönetimsel nedenlerle özür dilemek zorunda kalmamıştır. Kuzey Afrika’yı sömürüsü altına alan Fransa özellikle Cezayir’deki faaliyetlerinden dolayı özür dilemek zorunda kalmıştır. Tıpkı ABD’nin Vietnam’ı pılı-pırtısını toplayıp terk etmesi gibi.
Ortadoğu’daki “cheesecake ülkeler” TC’nin kuruluşunun 100 yılı kutlamalarını izlerken son 100 yıl içinde kendi haritalarının kimler tarafından hangi amaçla nasıl değiştirildiğini sorguluyor mu?
Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin; yutturulan zokanın içlerini nasıl parçaladığını “yırtılınca” anladılar.
İsrail’in Gazze ablukası adım adım soykırıma dönüşürken gelişmeleri ABD’nin etekleri altına saklanarak izleyen Arap ülkeleri Gazze soykırımını “şiddetli kınamalarla” geçiştirirken geçmişte bölgede alçakça hançerlenen Türkler en güçlü tepkiyi ve insani desteği vermeye devam etmekte, ezilene sahip çıkmakta.
Kamuoyunun dikkatinden kaçan bir diğer detay ise Gazze’de soykırıma uğrayan Filistinlilerle Ramallah’ta hiçbir şey olmamışçasına yaşamını sürdüren Filistinliler arasındaki yaşam farkını kimse nedense sorgulamamakta.
Gazze güneyden Mısır’la sınır komşu. İsmiyle müsemma Refah kapısı Gazze’ye nefes aldırmakta. Resmi dini “müslüman” olan Mısır İsrail soykırımına maruz kalan Gazze Filistinlilerine Refah kapısını neden kapattı?
Suyu, elektriği ve yiyeceği kesilen Gazze’liler dünyanın gözü önünde soykırıma uğrarken Mısır’ın bu “gaddar” tutumu neden sorgulanmaz? Türkiye ölümden kaçan savaş mağdurlarına sınır kapısını kapatabildi mi?
İsrail’in yönettiği mükemmel algı yönetimiyle galeyana gelen halkların tepkisi sonuçta israil’i mazlum ve mağdur duruma düşürmekte bundan güç alan faşist hükümet ise bunları mezalimine dayanak teşkil edip saldırılarına devam etmekte.
Ülke dışında yaşanan bu vahşetten “T.C. halkları” hiç çıkarım yapıyor mu?
Seçme ve seçilme hakkına sahip, Cumhurbaşkanı dahi çıkarmış, mülkiyet hakkı yasalarla korunan, her türlü legal – illegal ticari faaliyette bulunabilen, seyahat ve yerleşim özgürlüğüne sahip, ana dilinde eğitim hakkını kullanabilen, gazete, dergi, Radyo, TV yayınını serbestçe yapabilen Kürtler özellikle Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin üzerinde oynanan oyunların neden dublörü yapılmak istendiğini neden sorgulamaz.
Bağımsızlık zokası sadece Ortadoğu ve Afrika halklarına mı yutturuldu? Avrupa’da da benzer kışkırtmalar devam etmekte. Balkanlar’da gerçekleşen parçalanma Avrupa haritasını değiştirdi, bitti mi? Tabiiki hayır.
Peki Balkanlar Huzura kavuştu mu?
İspanya’da Katalanlar, Belçika’da volanlar ve flamanlar, Fransa’da Bask’lılar, İngiltere’de İskoçlar – İrlandalı’lar, İtalya’da kuzey ve güneyliler sürekli kışkırtılmakta. Kimin eli kimin cebinde belli ve buna “diplomasi” deniyor.
Avrupa, Afrika, Ortadoğu kaynıyor ya diğer coğrafyalarda durum ne?
Sovyetler Birliği parçalandı ortalık duruldu mu?
Komünist Çin, kuzeyde Uygur, güneyde Taiwan üzerinde operasyonlarına devam etmekte.
Kuzey Kore bölgesel güç olarak dünyayı tehdit etmekte,
ABD her ne kadar kendi içinde bir çatışma yaşamasa da güneyindeki ülkelerin sosyo ekonomik huzursuzluğunun baskısı altında.
Dünyada “lokal kazanlar” fokur fokur kaynıyor, bu ateşe kim odun taşıyor?
Ateş neden sürekli canlı tutuluyor?
Kaynayan kazan içinde ne pişiriliyor?
Toplumlara bu kazanlardan ne yediriliyor?
Kazanların başındaki aşçılar kim?
Bu aşçıları kim, nerede yetiştiriyor?
Bu aşçıları kazanların başına dağıtan kim?
Sonuç; Her toplum kaderini (menüsünü) kendi belirler.
Laik Cumhuriyetimizin 100 yılı kutlu olsun, değerini bilenlere!
Hakan Ertunk
Gözlükçü
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız |
kaynak: https://optisyeninsesi.com/her-toplum-kaderini-kendi-belirler/