Gözlükçülüğün Kurumsallaşmaya Uzanan Yolculuğu
Metin Turanlı
Çıraklık dönemimden hatırlarım, dükkân hiyerarşisi oto tamircilerden pek de farklı değildi. (Şikayet olsun diye söylemiyorum. Bence daha eğlenceli ve daha homojendi.)
Şakalarımız daha kaba-saba, ilişkilerimiz daha candan ve gürültülüydü. Dükkân sahiplerimiz, genelde bizimle beraber büyüyen, hayatı bizimle öğrenen ağabeylerimizdi.
Sonra n’olduysa, bir el değdi. Bir şeyler değişti. Eski eğlenceli günler yerini, işini iyi yapmak adına alışmadığımız bir ciddiyete bıraktı.
Kapıdan başını uzatıp, “Siz SSK’lılara veriyor musunuz?” diye soranlara gülmemize kızıldı önce...
“Asetonu gazoz kapağının içine boşalt. Ortadan kırılmış kemik çerçeveyi, iki yanından içinde erit. 10 dakika sonra iki ucunu birbirine yapıştır. Bekle...”
Artık çıraklık dışında bir şeyler öğrenmem gerektiğine karar verildiği bir dönemde tamirat yapmayı bu şekilde öğretiyorlardı. Zamanla malzemelerin hafifleşmesi ve kalitesizleşmesiyle, JAPON diye bir yapıştırıcının da ortaya çıkmasıyla birlikte gözlükçülük el sanatları sıfatını kaybetti de ben de bu beceriden yoksun kaldım.
Kurumsal mağazaların yaygınlaşmasıyla, tüketici ilişkilerindeki değişimleri de soran olursa kim soruyor bu soruları ya, demem onlara da kaybedilen tüketici hakları derim.
Gözlük almaya gelen müşterilerimiz, en azından gözlükleri yapılıncaya kadar kelimenin tam anlamıyla hasbıhal ederlerdi. Sohbetin daha samimi hali olan bu hasbıhalle, tüketiciler ellerindeki çayı yudumlarken hemen her konuda içini döker; bir şekilde rahatlamış ve terapi almış vaziyette, dükkânın da sadık müşterisi olarak dışarı çıkarlardı. Bu sitede yayınlanan birçok yazıda o günlerden kalan sohbetlerin, beraberinde aldatılmayan alışverişlerin izi vardır. Hadi şimdi, kurumsal bir mağazada alışverişinizi yapıp, ardından kahve içerek; futboldan, akil insanlardan, dünya siyasetinden falan konuşun bakayım...
Kısacası ben, her türlü mesleki gelişime destek vermekle beraber, teknolojinin ve eğitimin tüm olumluluklarına karşın nostaljik ve duygusal tarafım ağır basarak itiraf ediyorum ki: Hâlâ Anadolu’nun bazı yerlerinde süregelen optikçiliğin tekke’lik dönemini sevdim.
Mektepli dönemine yetiştim. Küreselleşmiş döneminde bittim.
Not: Aman yanlış anlaşılmasın. Bu bitiş’ten kast edilen, “mahvolduk, battık” anlamında maddi bir bitiş değil. Duygusal anlamda bir soğumadır.