9’u 5 Geçe Durdu Zaman!
10 Kasım 2025 Pazartesi

Atatürk — 10 Kasım
10 Kasım 1938 sabahı saat 9’u 5 geçe Türkiye’nin kalbi durdu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikali, yalnız bir liderin değil, bir milletin babasının kaybıydı — ve o gün basın, tarihin en hüzünlü manşetlerini attı.
10 Kasım 1938 (kayıtlı baskılar)
O günün sabahı saat 9’u 5 geçe, yalnızca bir insan değil; bir çağ, bir yürüyüş, bir umut kayboldu. Gözler Ankara’ya, Sarayburnu’na, yazıhanelere çevrildi. Gazeteciler mürekkebe sarılırken, sokaklar sustu; bir ulus derin bir iç çekişle haber bekledi. İnsanların yüzündeki karanlık, matbaanın tıpkı o anda verdiği ikinci baskıların dumanıyla birleşiyordu.
O sabahın ilk anlarından itibaren ulusal gazeteler, aceleyle matbaaya koştu. Yıldırım baskıları yapıldı; mürekkep yeni dökülmüş satırlarda milletin ortak yasını duyurdu. Manşetler kısa, keskin ve yürek parçalayıcıydı — herkes aynı kelimeleri arıyordu: kayıp, baba, önder, son veda.
Ulus Gazetesi, okurlarına seslenirken tarihe geçecek bir cümleyi seçti: "Kurtarıcını ve En Büyük Evladını Kaybettin. Türk Milleti, Sen Sağol." Bu ifade, yalnızca bir haber başlığı değil; bir millete öğretilmiş bir veda duası gibiydi.
Tan Gazetesi, daha kişisel ve dokunaklı bir üslupla "Babamızı Kaybettik" diyordu. O kelime — baba — o ana ülkenin hissettiklerini tek bir harfte topluyordu. Cumhuriyet Gazetesi ise "Atatürk'ümüzü Kaybettik" diyerek hem sahiplenmeyi hem yıkımı aynı anda ilan etti.
Kurun Gazetesi'nin yalın ve keskin başlığı: "Atatürk Öldü. Türk Milleti Sen Sağol". Cümledeki iki duygu: ölümün acısı ve milletin ayakta kalma çağrısı bir aradaydı. Son Posta Gazetesi de "Türk Milleti Ulu Şefini, İnsanlık Büyük Evladını Kaybetti" diyerek hem ulusal hem evrensel bir boşluğu işaret etti.
Gazetelerin okurlarına ulaşan bu satırlar, yalnızca bilgilendirme amacını taşımıyordu; aynı zamanda bir tarihi kayda dönüştü. Okurlar, o gün elimizde kalan kâğıt parçalarında; satırlarda, başlıklarda, satır aralarında kendi yaslarını, sessiz çığlıklarını ve gelecek kaygılarını gördüler.
Matbaalar bütün gece boyunca, günün ilk ışıklarına kadar çalıştı. Muhabirler, telgrafçılar ve gazete sahipleri, gelen telgrafları, resmi duyuruları ve tıbbi raporları bir araya getirirken, toplumun her kesiminden insanlar, sokaklara döküldü; gazetecilerden haber alıyor, komşularına sarılıyor, ağlayan gözlerle bir umut anısına dua ediyordu.
"O gün mürekkep kederle karıştı; harfler gözyaşına dönüştü."
O gün atılan manşetler, sadece gazete kâğıdında kalmadı; halkın hafızasına işlendi. Bu manşetler, ilerleyen yıllarda da o acı sabahı hatırlatan simgeler oldu. Her bir başlık, bir neslin duygusunu temsil etti: kayıp, minnet, vefa ve kararlılık.
Günler sonra bile, sokaklarda konuşulanlar o başlıkların gölgesindeydi. Okullar, resmi kurumlar ve kahvehaneler yasını yaşarken, matbualar arşivlerde bu nüshaları özenle sakladı — çünkü onlar yalnızca bir haber metni değil, bir ülkenin hafızasının parçasıydı.
10 Kasım 1938 sabahı, saat 9’u 5 geçe, Türkiye yalnız bir liderini değil; bir dönemin sonunu uğurladı. Atatürk'ün ardında bıraktığı miras, o hüzün dolu manşetlerle birlikte nesiller boyunca konuşulacak, anlatılacak ve korunacak bir emanet haline geldi.
© OptisyeninSesi • Arşivden derleme
kaynak: https://optisyeninsesi.com/10-kasim-matemi-gazetelerin-tarihi-mansetlerinde-babamizi-kaybettik/
